Çalıkuşu

ÇALIKUŞU

Reşat Nuri Güntekin'den bir başyapıt olan ''Çalıkuşu'' romanına ait yaratıcı yazı çalışmamı paylaşıyorum. Ama öncelikle kitap hakkında bilgi vermek istiyorum. Reşat Nuri Güntekin bu kitabı 1922'de yazmıştır. Kitap ilk olarak ''İstanbul Kızı'' 
adıyla dört perdelik bir oyun olarak yazılmıştır. Yapıtı, 1922'de Vakit Gazetesi'nde ''Çalıkuşu'' adıyla roman olarak yayınlayınca büyük ilgi çekmiştir. 
Çalıkuşu, duygusal bir olayı anlatmakla birlikte dönemin toplumsal sorunlarının eleştirel olarak da ortaya koymaktadır. Çalıkuşu, Türkiye'de yeni ve modern bir dönemin başlamasını özendiren bir roman olarak kabul edilmektedir.
(Yukarıdaki bilgilerin kaynağı buradadır.)
Romanda iyi eğitim görmüş bir İstanbul kızının, Anadolu'nun köy ve kasabalarında öğretmen olarak yaşadığı maceralar anlatılmaktadır.
Ben yaratıcı yazı çalışmamda hikayenin sonunu biraz daha modernleştirerek değiştirdim. Çalışmam aşağıdadır.
-----------------------------------------------------------------
Feride, Hayrullah Bey ile beraber kalmaya başladığından beri kendini garip hissediyordu. Sanki ''Munise'' ölmemiş, akşamları onun yanında yatıyor gibi hissediyordu. Diğer yandan da hafta bir Munise'nin mezarına gidiyordu. Her gidişinde göz yaşlarına boğuluyordu. Hayrullah bu durumu farketmişti. Feride'yi mutlu etmek için her şeyi yapıyordu fakat Feride, Hayrullah Bey ile arasını hep soğuk tutuyordu. Hem halk da beraber kalmalarını hoş karşılamıyordu. Hayrullah Bey duruma daha fazla dayanamadı ve Feride'ye evlenme teklifi etti. Feride bu teklifi kabul etmedi çünkü hala Kamran'ı seviyordu. 

O akşam çantasını toplayıp İstanbul'a, Kamran'ın yanı gitmek için evin kapısını çarpıp sokağa çıktı. Hava çok soğuktu, yürürken elleri donuyordu. Ellerinin donmasına aldırmadan otobüs terminaline doğru yola koyuldu. Gecenin bu saatinde yollarda yürümek bir kadın için çok tehlikeliydi fakat yapılabileceği başka bir şey yoktu. Daha fazla mutsuz olmaya daynamazdı. Otobüs terminaline vardı. En yakın otobüsün ne zaman olduğunu sordu. Şansına, beş dakika sonra İstanbul'a gidecek bir otobüs vardı. Beş dakkikada, tost alıp tostunu yedi. Tostu bitirir bitirmez terminale otobüsü geldi. Otobüse bindi. 

Muavin sırayla biletleri soruyordu. Bunu görünce beş dakika önce aldığı bileti aramaya başladı, buldu. Sıra ona geldiğinde, muavin bileti eline aldı, inceledi. Aralarında şöyle bir konuşma geçti:
-Bacım, bu bileti kabul edemem.
-Neden kabul edemiyorsun?
-Bu bilet sahte, seni kandırmışlar. 
Feride, bu duruma çok üzülmüştü. Her şeyin üstüne bir de kandırılmak. Yanına çok para da almamıştı. Otobüs bileti için yanındaki paranın çeyreğini vermişti. Bir de şimdi para verirse parasının yarısı daha İstanbula gelmeden gidecekti. Muavin tekrar sordu:
-Ne yapıcaksın bacım?
Feride cevapladı:
-Mümkünse parasını şimdi versem olur mu?
-Olur tabiki 50 Tl alabilir miyim bacım?
-Buyur, 50 Tl burada.
-Hayırlı yolculuklar, bacım.
''Saol'' diye neşeyle cevap verdi Feride. Birazcık kestirmek için gözlerini kapadı.
 ''Kalk bacım!'' diyen muavinin sesiyle uyandı. Çok sevindi İstanbul'a gelmişti bile.

İlk işi PTT'ye gidip Kamran'ı aramak oldu. Kamran, Feride'nin aradığına şaşırmış olmalıydı. Feride onunla düğünden sonra görüşmemişti. Bir de düğünde gelen siyah çarşaflı kadın olmasa... O kadın sebep olmuştu bütün bunlara. Kamran telefonu merakla açtı. Kamran ile aralarında şöyle bir diyalog geçti:
-Alo, Ben Kamran, kiminle görüşüyorum.
-Alo, alo, alo, neden cevap vermiyorsunuz?
Feride tam cevap vericekti ki telefondan ''Aşkım, kimi aramış?'' diye bir ses geldi. Feride bu sesi duyar duymaz telefonu kapadı. Feride bir kez daha sarsılmıştı. Yoksa siyah çarşaflı kadın haklı mıydı? Bunu düşünmek bile ona acı veriyordu. Kamran'ın nerde oturduğunu öğrenemediği için tekrar aradı, ama bu sefer başka biri arıyormuş gibi oyun oynadı:
-Alo,Ben Kamran, kiminle görüşüyorum?
-Alo,Ben Fatma, az önce telefon hattı düşmedi sanırım. Sizi duydum lakin benim sesim gitmedi.
-Önemli değil, ne için aramıştınız?
-Belediyeden arıyorum, mahallenizdeki evlerdeki elektrik hattını yeniliyoruz. Sıra sizin eve geldi fakat adresinizi bilmiyoruz. Rica etsem, adresi söyleyebilirmisiniz?
-Tabiki......
-Teşekkürler, biz size en kısa zamanda döneceğiz. İyi günler!
-İyi günler.
Feride artık adresi öğrenmişti. PTT'den dışarı çıktı, geçen ilk taksiyi durdurup bindi.Yarım saat sonra adrese vardı. Taksiden indi. Etrafına bakındı, Kamran'ın söylediği apartmanı bulmaya çalıştı. Apartmanı bulamayınca köşedeki bakkala sordu. Bakkal apartmanı eliyle tarif etti. Feride apartmana girdi, beşinci kata çıkınca kalbi güm güm atmaya başladı. Bir üst kata çıkıp zili çaldı. Heyecandan ölecek gibiydi. Zile defalarca basmasına rağmen kapıyı kimse açmadı. 

Apartmanın bir alt katına inip kapıyı çaldı. Karşısına yaşlı bir teyze çıktı. Teyzeye üst katta birinin oturup oturmadığını sordu.Teyze cevap verdi:
-Evladım üst kat yıllardır boş, ne oldu?
-Birini arıyordum da teyzecim. O yüzden sordum.
-Tamam evladım.
Teyze son sözünü söyledi ve kapıyı kapadı. Feride artık sinirden ne yapacağını bilemedi. Kamran onu başından savmış, yanlış adres söylemişti. Feride artık Kamran'ın peşini bırakmaya karar verdi. Zaten elinde parasının çeğreği kalmıştı. Apartmanı sorduğu bakkaldan bir gazete aldı ve iş ilanları sayfasın açtı. Biraz aramanın ardından kendine tam uygun bir iş buldu. İş şu idi ''Yatılı kalacak, çocuk bakıcısı aranıyor.'' Bakkaldan rica etti bakkalın telefonunu kullanarak işverini aradı. İş verenin koşulları Feride  için gayet uygundu. 

Feride kalan az parasıyla yeni patronunun evine gitti. İş konusunda anlaştılar. Bakacağı çocuk ise pek tatlıydı. Yakaşık bir ay kadar çalışıp para biriktirdi. Çalıştığı evdeki koşullar çok güzeldi, üstelik aldığı para kendine kalıyordu. Yediği, içtiği çalıştığı evden karşılanıyordu. Üstelik konaklama da vardı. Bir hafta sonu Kamran'ı tekrar aradı fakat bu sefer kendini ''Feride'' olarak tanıttı. Kamran ile aralarında kısa bir konuşma geçti. Feride Kamran ile konuşmak istediğini söyledi. Kamran ise kabul etti. Diğer hafta sonu Üsküdar'da bir pastanede buluşmak için anlaştılar. Buluşma günü geldiğinde Feride üzerine en güzel kıyafetlerini giydi, süslendi. 

Üsküdara gitti. Pastaneye geldiğinde Kamran onu masada bekliyordu. İlk sözü Kamran söyledi:
-Merhaba Feride görmeyeli çok değişmişsin.
-Evet, Kamuran sana bir şey sormak istiyorum!
-Bekliyorum?!
-Sen, benden sonra başka biriyle evlendin mi?
-Hayır, sen düğünden kaçtıkdan sonra kimseyle evlenmedim ne oldu?
-Doğruyu söyle Kamran! ''Aşkım, kim aramış diyen kimdi?
-Ne?!
-Geçen ay belediyeden arıyoruz diyenler vardı ya hani....
-Eee, sen nerden biliyorsun bunu?
-Çünkü bendim o. Ben!
-Yanlış hatırlamıyorsam o gün film izliyordum.
-Peki niye yanlış adres verdin bana?
-Senin olduğunu bilmiyordum ki! Gerçekten belediyeden arıyorlar sandım.
-Uydurma Kamran!!!
Feride son sözünden sonra çantasını alıp çıktı pastaneden.

Tam kapıdan çıkarken, Kamran ''Dur! Feride!'' diye bağırdı. Fakat Feride bu sözleri dinlemedi ve yoldan karşıya geçmek için giderken bir araba Feride'ye çarptı. Çarpan araba hızla oradan uzaklaştı. Meraklı kalabalık Feride'nin etrafına toplanmaya başladı. Kamran koşup Feride'nin yanına gitti. Feride yerde kanlar içinde yatıyordu. Kamran hemen ambulans çağırdı. Feride'nin nefes alabilmesi için meraklı kalabalığı uzaklaştırmaya çalıştı.  Bir süre sonra ambulans geldi. Kamran da Feride ile birlikte ambulansa bindi. Ferideyi İstanbul Devlet Hastanesi'ne kaldırdılar. Feride gözlerini hastanede açtı. Yanında Kamran oturuyordu. Feride, Kamran'a tekrardan kendisinden sonra evlenip evlenmediğini sordu. Kamran ise tekrardan ''Hayır!'' dedi. Feride bu kez inandı Kamran'a. Kalkıp Kamran'a sarılmak istedi ama yerinden kalkamadı, elini sıkmakla yetindi. Kafasını birazcık kaldırıp baktığında, belden aşağısının sargılar içinde olduğunu gördü. Aklına çalıştığı ev geldi. Kamran'a çalıştığı evin numarasını verdi ve artık çalışamıyacak durumda olduğunu söylemesini istedi. 

Bu sıralarda Hayrullah Bey de Feride'nin evden gitmesinin acısına dayanamamış, yatağa düşmüş, hastalanmıştı. Hastalığa daha fazla dayanamayıp ölmüştü. Bu haber Feride'ye gitmesin diye bir vasiyet yazmıştı. Köy ahalisi bu vasiyete uyup, haberin köyden çıkmaması için her şeyi yapıyorlardı. 

Feride durumuna çok üzülmüştü, ama yapabileceği hiç bir şey yoktu. Kamran ''Ben su alacacağım sen de ister misin?'' diye sordu. Feride ''Hayır, teşekkür ederim.'' diye cevapladı. Kamran gittikten sonra odaya hemşire girdi. Hemşire pansuman yapmak için elindeki pamuğu Feride'ye dokunduracakken, Feride ''Durumum iyi mi ?'' dedi. Hemşire ''İyileşeceksiniz.'' dedi. Feride kötü olduğunu ve iyileşmeyeceğini biliyordu. Hemşire pansumanı bitirdi ve odadan çıktı. Feride yarım saat boyunca yalnız kaldı. Kamran onu gerçekten seviyor muydu sevmiyor muydu. 

Biraz düşündü ve sevdiğine karar verdi. Hem sevmeseydi neden onunla hastaneye kadar gelsindi ki. Bu sırada Kamran elinde iki şişe suyla içeri girdi. Birini Feride'ye uzattı diğerini masanın üstüne bıraktı. Feride birden kendini kötü hissetmeye başladı, nefes alamıyordu. Kamran ise hemşire çağırmak için dışarı koştu. Hemşireyle birlikte hemen geldi. Onlar geldiğinde Feride çoktan ölmüştü. Ağızından köpükler çıkıyordu. Çok korkunç bir manzara vardı. Kamran manzaraya dayanamayıp kustu. Hemşire dışarı çıkıp doktor çağırdı. Gelen doktor da Feride'ye baktı fakat o doktor da öldüğünü teyit etti. Kamran birden bayılıp yere düştü. Yere düşerken kafasını masanın kenarına vurdu. Kafasını o kadar şiddetli vurmuştu ki yerler kan içinde kaldı. Hemşire odaya geldiğinde telaşlanıp Kamran'a baktı. Ne yazık ki Kamran iç kanamadan ölmüştü. Doktorlar Feride'nin içtiği sudan dolayı öldüğünü açıkladılar. İçtiği suda uyuşturucudan daha etkili ve zararlı maddeler bulundu. Suyu üreten firma ise daha fazla insan ölmesin diye bir ay içinde kapatıldı. İkisini de kimsesizler mezarlığına gömdüler. İkisi de yan yanalardı. İkisi de ömürleri boyunca bir birlerine kavuşamamışlardı. Artık ölümden sonra beraberlerdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder